Davalık Arşivler, Engeller ve Boykotlar
Taha Toros Arşivi'nden TRT Boykotlarına Kamusal Bilgiye ve Sanata Engeller
Yazıya ilk önce güncel bir durum olduğundan Taha Toros’un arşivinin akıbeti ile başlayalım.
Her ne kadar yıllar içinde birikmiş kupürlere ve resimlere dair kaynak bilgisi köşelerine yazılmış ufak, düzensiz notlardan ibaret olsa da; Taha Toros’un ardında bıraktığı arşivi, çeşitli konularda bir şeylerin bulunabileceği 54.124 parçalık eşsiz bir hazine(idi).
Arşiv, Taha Toros’un ölümü sonrası torunu Zeynep Toros tarafından ŞEHİR Üniversitesi’ne bağışlanınca o zamanlar Türkiye’de az örneği görülen ‘‘Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği’’ adlı bir proje kapsamında dijital erişime açılmıştı. Gelgelelim, bu arşiv hazinesinin kapısını aralamak bir yana, akıbetini bilmek bile aylardır imkansız. Teknik bir aksaklık sebebinden ‘uçtu’’ mu, yoksa ŞEHİR Üniversitesi gibi ‘‘Uçuruldu’’ mu diye düşünüyorken İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden doktora adayı Melek Yalvaç’ın hem tweetinden hem de sonrasında yaptığımız konuşmadan bazı detayları öğrendim.
Buna göre; bazı şahısların varisleri yakınlarını ilgilendiren arşivde yer alan belgelerin ve fotoğrafların kamuoyuna açık vaziyette bulunmasını istemiyorlarmış. ‘‘Efendim aile itibarımız, yok şöyle yok böyle…’’ diyerek Marmara Üniversitesi’ne "bunları kaldırın" baskısı yapıp ilk başta fayda göremeyince bir de üstüne dava açmışlar ve erişimi engelletmişler. Hukuki zemin de ne yazık ki buna müsade etmiş. Davaya söz konusu olanları erişimden kaldırmak yerine niye böyle toptan arşivin kapatıldığına ise anlam veremedim. Hele bir de arada kaynayan dijital erişimdeki Nadir Eserler Koleksiyonu’nun ne kabahati vardı?
Her halde böyle bir durumun yaşandığı tek ülke yine TÜRKİYE’dir. Bereket versin ki Taha Toros arşivindeki çok az gazete kupürüne -mesela Ahmet Rasim hakkındakilere- doğru anahtar kelimelerle arattığımızda core.uk uzantılı web sayfalarından ulaşabiliyoruz.
Konun dışında, bunun gibi üçüncü şahısların ya da kurumların arada kaldığı olayların birine de söyleşi tarzı yapılan hatırat kitapları örnek verilebilir. Söyleştiğiniz kişi başka biri için ‘‘aaa, efendim bilmez misiniz o da filancadır, şöyledir’’ dediğinde ve bunu masumane kitaba koyduğunuzda ihalenin size kalacağı -hatta kitabınızın piyasadan toplatılacağı- dönülmez bir pişmanlık yaşayabilirsiniz.
Toros’un arşivi belki şimdilik dijital erişimde olmayabilir, ve buna mahkeme kararıyla engelleyebilirler. Peki ya fiziksel arşiv ne durumda? Örneğin bir araştırmacı olarak gidip başvurduğunuzda istifade edebiliyor musunuz? Bunun için ne yapanız lazım; işte bunlar hep sır olarak duruyor. En azından, Marmara Üniversitesi resmi makamlarından arşivi fiziksel olarak nasıl kullanabileceğimize dair bilgilendirme yapılması gerekir. Belki de bu sessizliğin altında erişim engeli getirten kararlara açılan itiraz mahkemelerinin olumlu cevaplanmasını ve akabinde bu olaylar hiç yaşanmamış gibi davranmayı bekliyorlardır.
Serdar Soydan’da K24’deki yazısında Taha Toros Arşivi’nde yer alan Nahid Sırrı Örik’e ait malzemelere erişememekten ve bunun araştırmalarını nasıl negatif etkilediğinden bahsetmiş
***
Yine buna benzer bir kamusal bilgiye ve sanata erişimi engellemeyi bir süredir Münir Nurettin’in oğlu -Selim Selçuk- bu sefer maddi hırslar için yapıyor. Münir Bey’in başka hiçbir yerde bulamayacağınız, belki de YouTube ilk açıldığında yüklenmiş onlarca değerli kaydına tek tek telif ihlali bildirip erişimini engelletmeye çalışıyor. Ayrıca, Kubbealtı gibi kâr amacı gütmeyen bir kuruluşun YouTube hesabını kapatacak kadar da ileri gidiyor. İnsanın aklına her halde Selim Bey’in içinden çıkılması zor bir maddi yoklukta olduğu geliyor, Allah yardımcısı olsun, ne diyelim…
Selim Selçuk’un yaptığına benzer olayın daha büyüğünü 11 sanatçı 70’lerde TRT için yapmışlar. Malum, eskiden telif hakları bugünkü gibi gelişmiş değildi, yazı yazdırılır bazen yazarın adına bile yer verilmezdi(!) Bügün hayırla yâd ettiğimiz bestekarın onlarcası eserleri gazinolarda, radyolarda çalınırken bundan maddi bir şey kazanamadan beş parasız hayata gözlerini yummuştu. Genelde yaptıkları işlerin maddi karşılığının kıymeti de vefatlarından sonra varislerince anlaşılır, varislerin çoğu da celseler sürecek maceralara çıkarlar. İşte bu yorucu ve geç kalınmış durumun farkında olan Selahattin Pınar’ın eşi Afet Pınar da onlara o güzel şarkının güftesiyle biraz sonra okuyacağınız haberde cevap vermiş: ‘‘ Daha önceleri nerede idiniz?’’
TRT’yi boykot eden on bir müzisyenimizin kim olduğunu ve buna neden giriştiklerini, olayın gelişimini zaten haberde Ahmet Tanyolaç okura verdiği için değinmeyeceğim, buyrunuz. Konu hakkında başka haberlere bakındıysam da 1967’de radyo emektarların ve sanatçıların yaptığı bir başka boykot dışında bir şey bulamadım.
T. R. T deki "beste boykotu"na kadınlar "I-Ih" dedi.
Selahattin Pınar 'in eşi Afet Pınar, "Beste boykotunda on birinci kişi olmayacağım, Kocam hayatı boyunca besteden para kazanmadı. Ben de üç-beş kuruş için Selahattin'in eserlerini onu seven halkın elinden alamam" diyor. Selahattin Pınar in eşi sözlerine devam ediyor: "Kocam halkın malı olmuştur. Üç kuruş için boykotçu olamam. Kocamın eserleri radyoda çalınsın…’’
‘‘Bestekar Boykotuna" bayrak açıp, karşı boykot ilan eden Sadettin Kaynak'ın karısı ise T. R. T. ye daha sert bir ultimatom gönderdi...
"Kocamın ölümünden faydalanmak aklımdan bile geçmiyor. Her türlü iddiayı reddederim. Kocamın eserlerini radyoda çalacaksınız, buna mecbursuz Besteci Sadettin Kaynak 'in Ankara'daki oğlu Günaydın Kaynak boykotçuların yanında yer aldı. Fakat Kaynak 'in karısı boykota "I- Th" demek için Ankara'ya oğlu ile görüşmeye gitti. Onun da bütün arzusu "Kocasının sevenlerin bestelerini rahatça, serbestçe parasız dinleyebilmeleri.
Radyo’ya Ağustos ayında protesto çeken Avni Anıl, Zeyneddin Maraş, Kaya Bekat, Erdinç Çelikkol, Münir Nurettin Selçuk, Yesari Asım Ersoy, Rüştü Şardağ ve Rakım Erkutlu ile Lem’i Atlı’nın serlerin radyo 'da çalınması dolayısıyla maddi karşılık beklediklerini bildirmişlerdi. Bunun üzerine T. R. T. karışmış ve bazı bestekarların eserleri yeniden gözden geçirilmiş programlar değiştirilmişti. Banta alınan besteleri tek tek dinlenip ayıklanması çok uzun çalışmayı icap ettireceğinden radyo idarecileri bestelere ücret veremeyi kabul etmişti...
Bu durumda boykota katılan bestekarlara prensip olarak Ocak 1971 den itibaren besteleri karşılığında ücret verileceği söylenmişti. Boykotun kısa bir zamanda genişleyip kuvvetini kuvvetini duyurması üzerine Avni (Anıl) ve arkadaşları daha sonra boykotta daha kuvvetli olabilmek için onbirinci kişi olarak Selahattin Pınar'ın karısını seçtiler. Fakat Afet Pınar "Onbirinci kişi olamam. Eğer boykota Türkiye 'deki bestecilerin hepsi katılırsa, ben de sonuncu olarak iştirak ederim. Yoksa birkaç kuruş uğruna kocamın eserlerinin kulaklardan silinmesine ve unutulmasına razı olamam" dedi.
Sadettin Kaynak 'in eşi, oğlunu "boykot" tan caydırırsa Selahattin Pınar 'in eşi de "Hayır" ını sürdürürse, radyolarımıza en çok eser veren iki besteci, şarkıları ile yaşayacak!...
Yazıya tüm katkıları için Melek Yalvaç’a teşekkürlerimle…